Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 ayşe kulin

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
cadsy
Prenses Moderatör
Prenses Moderatör
cadsy


Mesaj Sayısı : 230
Kayıt tarihi : 25/05/09
Yaş : 34
Nerden : giresun

ayşe kulin Empty
MesajKonu: ayşe kulin   ayşe kulin Icon_minitimePaz Mayıs 31, 2009 2:39 pm

Arnavutköy
Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünü bitirdi. Çeşitli gazete ve
dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. Uzun yıllar televizyon,
reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve
senarist olarak görev yaptı. Öykülerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön
Yüzünü 184 yılında yayınlandı. Bu kitaptaki Gülizar adlı öyküyü, Kırık
Bebek adı ile senaryolaştırdı ve bu sinema filmi 1986 yılının Kültür
Bakanlığı Ödülü’nü kazandı. 1986’da sahne yapımcılığını ve sanat
yönetmenliğini üstlendiği Ayaşlı ve Kiracıları adlı dizideki
çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği’nin En ıyi Sanat Yönetmeni
Ödülü’nü kazandı. 1996 yılında Münir Nureddin Selçuk’un yaşamöyküsünün
anlatıldığı Bir Tatlı Huzur adlı kitabı yayınlandı. Aynı yıl, Foto
Sabah Resimleri adlı öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü’nü, bir yıl sonra
aynı adı taşıyan kitabı Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı. 1997’de
yayınlanan Adı: Aylin adlı biyografik romanı ile, ıstanbul Üniversitesi
ıletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi. 1998 yılında Geniş
Zamanlar adlı öykü kitabı, 1999’da ıletişim Fakültesi tarafından yılın
romanı seçilmiş olan Sevdalinka ve 2000’de yine bir biyografik roman
olan Füreya, 2001’de Köprü, 2002’de Nefes Nefese ve ıçimde Kızıl Bir
Gül Gibi, 2004’te Kardelenler ve Gece Sesleri yayınlandı.

ESERLERİ
Adı: Aylin, Babama, Bir Gün, Foto Sabah Resimleri, Füreya, Gece
Sesleri, Geniş Zamanlar, Güneşe Dön Yüzünü, İçimde Kızıl Bir Gül Gibi,
Kardelenler, Köprü, Nefes Nefese, Sevdalinka


HAKKINDA YAZILANLAR

Adı Ayşe
Cemal Kalyoncu
Aksiyon Sayı: 487 - 05.04.2004


Baba tarafı, Boşnakları bir bayrak altına toplayan Kulin Ban’dan gelen
Ayşe Kulin, Çerkez asıllı annesi tarafından da Osmanlı’nın son Maliye
Nazırı Reşat Bey’in torununun kızıdır. Kulin, hayatı ‘Adı: Aylin’
kitabıyla tümden değişmiş birisidir.

Orhan Pamuk, sanki Ayşe Kulin'i düşünerek tarihe not düşmüş o ünlü 'Bir
kitap okudum hayatım değişti' sözünü. Gelki burada bir fark var. Ayşe
Kulin'in hayatı, okuduğu değil, yazdığı kitaptan dolayı değişmiş; ama
olsun!..

Her şey, başında bulunduğu 1 Numara Yayıncılık çatısı altındaki
dergiler için Ercan Arıklı'nın Ayşe Kulin'den ilginç ve gerçek hayat
hikayeleri yazmasını istemesiyle başlar. Kulin, bu talep üzerine, her
ikisinin de Amerikan Koleji'nden arkadaşları olan Aylin'in isminin de
bulunduğu 5-6 kişilik bir liste tespit edip Arıklı'ya verir. Arıklı'nın
isteği, önceliğin Aylin'in hayat hikayesine verilmesi yönündedir.

Ayşe Kulin, okul arkadaşı Aylin'le irtibata geçer. Onun cevabı da
olumludur. Amerikan ordusunda görev yapan bir Türk kadını olan Aylin,
hemen Başkan Bush dahil olmak üzere çeşitli ünlülerle çekilmiş
fotoğraflarını gönderir İstanbul'daki arkadaşına. Tam bu sırada
Amerika'ya gitmesi söz konusu olunca Kulin, 'Nasılsa oraya gideceğim,
karşılıklı konuşarak yaparım bu görüşmeyi diyerek' projeyi biraz
bekletir: "Ben martta gidecektim. Aylin şubatta öldü." Aylin ölünce
proje bir süre beklemek durumunda kalır. Fakat aradan bir zaman
geçtikten sonra Kulin, bu sefer Aylin portresini, başında Okay
Gönensin'in bulunduğu Yeni Yüzyıl'a yazar: "Okay beni aradı. 'Herkes
telefon ediyor. Annem bile böyle şeyleri okumaz, fakat kafamın etini
yiyor. Kimdir bu?' dedi. Ailesinden de tabii Nilüfer (Gülek) filan
arayıp, teşekkür ettiler." Aylin'in, Türkiye'den başlayıp dünyanın
çeşitli ülkelerinde devam eden öyküsü gerçekten çok ilginç bir öyküdür.

Gazetede çıkan bu gerçek hayat hikayesinin gördüğü ilgi üzerine Kulin,
Aylin'in kitabını yazmaya karar verir. Aylin'in ailesi de buna
taraftardır. Projeyi önce Afa Yayınları'nın sahibi Atıl Ant'a götürür
Kulin: 'Atıl bayıldı projeye. 'Ben basacağım' dedi. Ben de 'Madem
basacaksınız, bana bir avans verir misiniz?' dedim. 'Yok' dedi, 'Sen
getir, hiç bir yazara verilmez ama yüzde 12 veririm' diye de ekledi.
Ama bir bölüm okumak için de örnek istedi. Yazdım, gönderdim. Bir ay
boyunca telefona çıkmıyor Atıl. Sabah arıyorum, öğle arıyorum, yok. En
sonunda 'Olmuyor' dedim, bıraktım." Bu aradaki boşlukta Kulin, bir
teklif üzerine hazırladığı Münir Nurettin Selçuk biyografisini bitirir.
Ve bir gün, bazı yayınevi isimleri tespit ederek telefonun başında
oturur, numaraları çevirmeye başlar: "İletişim, Metis, Remzi. Teker
teker arıyorum. Birinci meşgul çıktı, ikinci meşgul çıktı. Remzi de hep
meşgul çıkardı, o an açıldı. 'Randevu istiyorum' dedim. Verdiler."
Böylece 80'i aşan baskı yapan 'Adı: Aylin' kitabıyla Ayşe Kulin, hem
anı/hatırat yazımı konusunda ateşleyici bir rol oynar, hem de bir kitap
yazarak hayatınının tümden değişmesine yol açar.

'Hikayeleriniz ilklerin de gerisinde' diyen yayınevi

Ayşe Kulin, kalıplar ve ideolojilerle örülmüş bir edebiyat bloğunun
içine giremese de çok satan bir yazar olarak okur nezdindeki yerini
alır böylece. Aslını sorarsanız edebiyat dünyasına paraşütle inmiş de
değildir. Yıllardır yazı ile hayatını kazanan birisi olarak, 1984
yılında bastırdığı Güneşe Dön Yüzünü öykü kitabıyla edebiyat dünyasının
kapısını -içeri alınmasa da- 'tıklatır.' Bunun öyküsü de buraya not
düşecek kadar hazindir. Kulin, ilk yazarlık denemesini yaptığı
öykülerini gönderdiği, fakat bugün ismini vermediği yayınevinden şöyle
bir cevap almıştır o yıllarda: "Bir dosya kağıdına kıyamamış, ikiye
bölüp yarısına yazmış: Sayın Kulin, son hikayeleriniz ilklerin de
gerisinde. Sizin için üzgünüz. İmza..." Fakat basılmaya değer
bulunmayan çalışmasıyla Kulin, 1995'te Haldun Taner Öykü Ödülü
birinciliğini alır; bunlara sekiz yeni öykü ilave yaparak genişlettiği
Foto Sabah Resimleri kitabıyla da Sait Faik Hikaye Armağanı ile
ödüllendirilir (1996).

- Siz o cevabı veren yayınevi hangisi idi?

"Onu söylemeyeyim. Önemli bir yayınevi. Kendileri herhalde çok üzgündür. Onları bir kere daha üzmeye gerek yok!"

Ayşe Kulin artık çok satan yazarlar arasında ilk sıralardadır artık.
1997 yılında çıkardığı Adı Aylin ile 80 baskıyı geride bırakan Kulin,
Sevdalinka ile de 60'a yakın baskı yapar, rahmetli vali Recep
Yazıcıoğlu'nun hayatını anlattığı Köprü 40 baskıya ulaşır nerede ise.
Kulin'in kitapları arasında Füreya ve Nefes Nefese de diğerlerinden
geride kalmaz.

Ayşe Kulin, kitaplarında gerçek hikayeleri ele almayı benimsemiştir.
Hatta bazı kitaplarında ailesinden kahramanlara yer verir. Peki Ayşe
Kulin'in kendi hikayesi nasıldır?

Boşnakların ilk kralının soyundan

Ayşe Kulin, köklü geçmişi olan bir aileden gelmektedir. Baba tarafı
Bosnalı olan Ayşe Kulin, son edindiği bilgilere göre de muhtemelen
Macar topraklarından Bosna'ya idari bir yetkili olarak atanmış Kulin
Ban'ın ailesine mensuptur. Kulin Ban, 11. yüzyılda Boşnakları ilk defa
bir bayrak altında toplayıp kendi kilisesini kurmuştur. Ayşe Kulin'in
anlattıklarına göre Boşnaklar, Ortodoks Sırp ve Katolik Hırvatlar'dan
ayrı olarak üçlü teslis inancına ananmayanların oluşturduğu Bogomil
mezhebine mensup, bir tek Allah'a inanan bir topluluktur. Bundan dolayı
Sırp ve Hırvatlar'ın işkencelerine maruz kalmışlardır yıllarca. İşte bu
dönem sonunda kendi kilisesini kurarak Boşnaklar'ın ilk kralı olan
Kulin Ban, Ayşe Kulin'in de soyunun dayandığı koldur. Ayşe Hanım, bunu
çok eskilerden beri kullanageldikleri Kulin soyadına dayandırmaktadır.
Çünkü yüzyıllardır ailenin kullandığı soyad Kulin'dir: "O aileden gelen
bir ailem olduğu kesin. Ama belki Kulin Ban'dan değil de kardeşinden,
yeğeninden inmiştir." Ayşe Kulin, ailenin Macarsitan'dan gelen kolundan
şecereyi bulduklarını, ama Bosna tarafındaki kayıtların 1992'deki
savaşta bombalarla yok edildiğini belirmekte: "Macaristan'da bir Kulin
ailesi olduğunu biliyorum. Onlar her yıl bir yerde buluşuyorlarmış,
yani dünyadaki bütün Kulin'ler." Kulin Ban'ın ismi Saraybosna'nın iki
önemli caddesinden birine de verilmiştir: "Kulin Ban çok müreffeh bir
devir yaşatmış, çok adilane idare etmiş ve çok sevilen bir lidermiş.
Bir şeyin çok eskidiğini anlatmak için Nuh Nebi'den beri deriz ya,
onlar Kulin'den kalma der. Böyle bir deyimleri var. Dolayısıyla onların
çok sevdiği bir lider."

1890'ların sonlarına kadar Bosna'da kalan aile, bir derebeyi olarak
bilindikleri o topraklardan 1896 veya 1897'lerde ayrılmak zorunda
kalır. Geldikleri yer önce İstanbul'daki Rami'dir: "Tito devrine kadar
aileye Bosna'dan hem erzak, hem para gelirdi. Topraklardan alınan
mahsulün parası."

Bosna'dan gelen, Ayşe Kulin'in de dedesi olan Salih Zeki Kulin'dir:
"Babama sormuştum, 'Dedem ne iş yapardı?' diye. 'İşi yoktu' dedi. İşi
olmamasını kafam almamıştı. Bosna'da beyler hiç çalışmazdı. Buradaki
ağalar gibi. Dedem okuma olarak da bir tek beylerin kendi aralarında
kullandıkları bir yazıyı bilirdi. Akrabam olduğu için çok övündüğüm,
torunu olduğumuz ressam Ferruh Başağa -ki dedesi Fehim Efendi de
Osmanlı Meclisi'nde ilk Bosna Mebusu idi- yüksek tahsilini
Saraybosna'da yaptı. O Sırpça'yı okur, ama Boşnakça'yı okuyamaz. Tito
yok etti çünkü. Sonrakiler de Boşnak sözünü yok etmeye çalıştılar."

Ressam Ferruh Başağa ile akraba

Salih Zeki Kulin'in Gül Hanım'la evliliğinden üç çocuğu gelir dünyaya:
Nusret, Saadet ve Muhittin. Makine mühendisi olan Nusret Kulin,
büyükelçilik yapmış Orhan Kulin'in babasıdır. (Orhan Kulin'in eşi
Kadriye Hanım da uzun yıllar Aksanat'ta idarecilik yapmış birisidir.)
Ayşe Kulin'in babası olan Muhittin Kulin, ağabeyinden 6 sene sonra
1903'te Rami'de doğar. Mühendis mektebine gider, Almanya'da inşaat
mühendisliği okur. Devlet Su İşleri'ni (DSİ) kuran veya o kurumun
başına ilk atanan kişidir Muhittin Kulin. Dolayısıyla Türkiye'de ilk
baraj, önemli inşaat gibi yatırımlarda onun da hizmeti geçmiştir. Hatta
Süleyman Demirel de, DSİ'de Muhittin Kulin'in memurlarından biri
olmuştur zamanında.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
cadsy
Prenses Moderatör
Prenses Moderatör
cadsy


Mesaj Sayısı : 230
Kayıt tarihi : 25/05/09
Yaş : 34
Nerden : giresun

ayşe kulin Empty
MesajKonu: Geri: ayşe kulin   ayşe kulin Icon_minitimePaz Mayıs 31, 2009 2:39 pm


Büyükdedesi Osmanlı'nın son maliye nazırı

Muhittin Kulin, önce CHP ile daha sonra da ondan iktidarı devralan
Demokrat Parti ile takışınca istifa etmek zorunda kalır. Bazı
bankaların yönetim kurullarında görev aldıktan sonra en son olarak
üniversitede öğretim üyeliği yapar. Vakti zamanı gelince de (Hatice)
Sitare Hanım'la birleştirir hayatını: "Babam hep devlet memurluğu
istedi. Özel sektörden çok teklif almasına rağmen devlette kaldı.
Ankara'da DSİ'de iken, bir ziyaret sırasında Ankara'ya giden annemle
tanıştı." Sitare Hanım Çerkes'tir: "Çerkes'lerin Bijeduh kolu varmış.
Çok iftihar ederler. Onlar da Kamçiliko Hasan Bey diye birinden
inmeler." Ayşe Kulin'in anne tarafı da 93 Harbi'nde bugünkü Türkiye
topraklarına gelmiş bir ailedir.

Ayşe Kulin'in annesi Sitare Hanım, son Osmanlı Meclisi'nde Maliye
Nazırlığı yapmış olan Reşat Bey'in torunudur. Onun da babası
mutasarrıflık yapmış birisidir: "Anneannemin anne ve babasını görme
mutluluğuna erdim. Uzun yaşadılar. Dolayısıyla ben Osmanlı
beyefendiliği denen o ince çizgiyi çok iyi biliyorum."

Reşat Bey'in Leman, Suat ve Sabahat adında üç kızı olur. Suat Hanım
topoğraf Hilmi Bey'le evlenerek daha sonra Soydan adını alacaktır.
Sabahat Hanım ise, bir Ermeni gencine aşık olur ve 30 yıllık bir
sürenin sonunda ancak evlenebilir. Ayşe Kulin'in, Nefes Nefese adlı
romanında Selva ve Rafo'nun hikayesi olarak anlattığı aslında Sabahat
teyzesinin hikayesidir. Ayşe Kulin'in anneannesi Leman Hanım ise askeri
doktor Mahir İhsan Bey ile dünyaevine girer.

Ailenin damatlarının bir özelliği, buna Ayşe Kulin'in babası da
dahildir, hep içgüveysi gelmeleridir. (Unutmadan, Ayşe Kulin, Hacı
Bekir Şekerlemeleri'nin damadı olan milli yüzücü Doğan Şahin ile
akrabadır. Doğan Bey'in babası ile Ayşe Hanım'ın babası iki kız
kardeşin çocuklarıdır. Bu arada, ölüm ilanında Ayşe Kulin'in teyzesi
olarak adı yazılan; Konya Valisi Hüsnü Zadil'in kızı, Van Valisi Vezir
Tahir Paşa'nın gelini Bedia Belbez ile aralarında bir akrabalık bağı da
yoktur.)

Reşat Bey'in Beyazıt'taki konağı, Ayşe Kulin'in doğduğu 1941 senesinde
satılarak aile Nişantaşı'na yerleşir. Bu taşınmanın sebeplerinden biri,
dedesinin, ahbabı olan Rey kardeşlerin babası, aile dostu Ahmet Reşit
Rey'le daha yakın oturmak istemesidir. İkisi de 150'likler listesine
girmemek için kader birliği ederek kaçmıştır. Aralarında böyle bir bağ
da vardır.

'Kıskançlık nedir bilmedim'

Ayşe Kulin, doğduğunda İkinci Dünya Savaşı'nın ikinci yılına girmesine
tam 6 gün vardır. Türkiye'de de savaşa girme-girmeme üzerinde
politikalar üretilmektedir. Böyle bir ortamda küçük Ayşe de, Amerikan
Hastanesi'nde doğmasına ve annesi ile babası evlenir evlenmez Ankara'da
oturmaya başlamalarına rağmen ancak iki ay üzerine baba ocağının yolunu
tutabilir. Onun büyüme evresini geçirdiği yer, dolayısıyla Ankara'dır.
Ancak yazları İstanbul'a gelebilir. Geldiğinde de ilk başlarda Burgaz
Ada'daki konakta kalırlar. Ankara'dan her gelişlerinde nerede ise bir
ordu tarafından karşılanırlar: "Dedem, teyzem, kuzenler karşılamaya
gelirdi." Dedesinin ailesi, üç kızı, üç damadı ve torunlar hep bir
arada yaşamaktadır çünkü. Küçük Ayşe'nin burada bir de bayram anıları
vardır, zihninde tazeliğini koruyan: "Babannemin Sultanahmet'teki evine
giderdik. Bana halamın oğlunun sünnet elbisesini giydirirlerdi..."

- Tek çocuk olmanın artıları, eksileri var mıydı?

"Kıskançlık nedir bilmememin sebebi kardeşim olmamasıdır. Çünkü
kıskanacak bir şey yoktu. Bütün oyuncaklar benim. Dedeler, anneler
benim... Bu kıskançlık duygusunun eksikliği çok iyi bir şey değil
hayatta. Onun sıkıntılarını çektim. Mesela kocamı kıskanmadım.
Kıskanmadığım için de arkadaşım kocamı ..." Ayşe Kulin, hırs
duygusundan da yoksun büyür: "Hırs olmadığı için de hayata asılmadım.
Yayın işlerine asılmadım. 20 yaşından beri yazıyorum. En azından
1970'li yıllardan beri elimde kitaplar var. Hırsım olmadığı için bu
kadar geç kaldım. Doğru bulmuyorum bunları."

Ayşe Kulin, ilkokula Ankara'da başlar. Üçüncü sınıftan itibaren okulun
ismi TED olur ve yabancı dille eğitime başlanır. (Ayşe Kulin, bu
noktada Attila İlhan'ın eleştirilerine karşı çıkarak, yabancı dille
eğitimle kimsenin milliyetçiliğinden birşey kaybetmeyeceğini
söylemektedir: "Attila İlhan'a benden selam söyleyin. Karşı karşıya
oturur, milliyetçiliğimi onunla tartışırım. Belki ben daha milliyetçi
çıkarım.") TED Koleji'nde yazar Pınar Kür, Ankara valilerinden Kemal
Aygün'ün kızı, şimdi Mehmet Ali Bayar'ın annesi olan Baysan Bayar, eski
siyasilerden Hıfzı Oğuz Bekata'nın kızı Yüksel, sonra Ömer Çavuşoğlu
gibi arkadaşlar da edinir burada.

Kulin, daha sonra aile geleneğini bozmamak üzere Arnavutköy Amerikan
Kız Koleji'ne gelir. Anneannesinin kızkardeşi Sabahat Hanım, eniştesi
ve annesi, yani üç kuşak burada okumuştur. Kendisiyle beraber dördüncü
kuşak da Amerikan Kız Koleji'ni bitirdiğinde yıl 1961'dir. Kulin'in
buradaki arkadaşları arasında ise yazar İpek Ongun, İstanbul Kültür ve
Sanat Vakfı Festival Yönetmeni Dikmen Gürün, Dünya Bankası'nda uzun
süre çalışmış Alev Bilgen, Çetin Emeç'in eşi Bilge Emeç vardır. Yazar
Nazlı Eray ise bir sınıf alttan arkadaşıdır.

1960'ta yürüyüşlere katılıyor

1950'de Demokrat Parti iktidara gelince Kulin ailesi de, Türkiye'deki
bir çok ailede olduğu gibi hadiseyi sevinçle karşılar. Ancak zamanla bu
destek, bilinen tavırlardan dolayı tersine döner. Ünlü DP'lilerden
Bayındırlık Bakanı Muammer Çavuşoğlu, Süreyya Ağaoğlu gibi isimler
yakın arkadaşları olmasına rağmen Ayşe Hanım'ın babası Muhittin Kulin
de zamanla DP'nin aleyhinde bir tutum takınır. Bu, henüz genç bir kız
olan Ayşe'nin olaylara bakışını da değiştirir. Çünkü Ankara'da büyüdüğü
için, bütün Ankaralı'larda olduğu gibi, onların evinde de politika ve
siyaset eksik değildir. Dolayısıyla Ayşe Kulin de politik bir kişilik
kazanmıştır zamanla. Hatta Kulin, İstanbul'a geldiğinde siyaset
konuşulmayan evleri yadırgayacaktır: "Birileri babamla takışıyor, babam
istifa etmek zorunda kalıyor. Bütün arkadaşlarımın babaları ya müsteşar
ya da bakan. Mesela Nihat Erim'in kızı Işıl, sınıf arkadaşım. Nihat
Erim babamdan birşey istiyor, babam yapmayıp istifa ediyor. Ben ne
yapacağım şimdi? Babama sorduğumda 'Arkadaşınla benim davamın ne ilgisi
var?' demişti." İşte siyasetin içinde büyüdüğünden olacak Ayşe Kulin de
27 Mayıs 1960 İhtilali öncesindeki nümayişlere katılanlardan biri olur:
"Epey yürüdüm ve tartaklandım ben de."

Siyasete girenin kirlendiğini düşündüğünden politikayı hiç düşünmeyen
Ayşe Kulin, Abdi İpekçi, Ercan Arıklı, Çetin Emeç gibi arkadaşları
olmasına rağmen gazetecilik de yapamadığını ifade etmektedir: "Ben hep
gazetecilik istedim. Ama o zaman gazetelere böyle 'pat' diye
girilmezdi. Mesela Abdi'ye çok yalvardım, Milliyet'te birşeyler yapayım
diye. O da bana 'Atla git İngiltere'ye, İngiltere Kraliçesi'nden bir
röportaj getir, seni alayım' dedi. Bazı isimler onu yapar, getirir ama
ben öyle değilim. Ben kapıları çalamam, içeri girip, arsızlık edemem.
Bir düğünde davetli olmadığı halde duvardan atlayıp gelmiş gazeteci
vardı. Öyle yapacağıma öleyim daha iyi." Fakat Ayşe Kulin'in de bir
gazetecilik dönemi olmuştur hayatının ilerleyen yıllarında.

'İki evlilik, dört çocuk'

1960 senesinde Mehmet Sarper'le bir evlilik yapan ve Mete ile Ali adını
verdiği iki çocuğu olan Ayşe Kulin, bu evliliğinde, hayatının en
sıkıntılı yıllarını geçirir, özellikle de boşanma aşamasında. Daha
sonra Eren Kemahlı ile hayatını birleştiren (1967) Kulin, yine iki
erkek çocuğu getirir dünyaya: Kerim ve Selim. Herşey iyi giderken bu
evliliğini de bitirir. Sebebi ise yukarıda da bahsettiği gibi kıskanç
olmamasının doğurduğu bir sonuçtur! Fakat bu evliliğinden, ilki gibi
yaralar alarak çıkmamıştır. İngiltere'de yaşayan Eren Kemahlı ve onun
İngiliz eşi ve çocuğuyla ilişkilerini halen düzeyli bir şekilde
sürdürmektedir çünkü.

Evliliklerini bitirmesi Kulin'in hayatında gazetecilik sayfasını
açmasına vesile olur. Gerçi 1967'de iki sene boyunca bir otomobil
dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapmıştır; ama gazeteciliğe asıl
girişi 1977 yılında, boşanmak üzere evini terk ettikten sonra yazı
verdiği Cumhuriyet Gazetesi ile olur. Fakat ne Cumhuriyet ona para
verir, ne de o Cumhuriyet'ten para istemeyi düşünür. Burada 1982'ye
kadar devam eden Kulin, bir süre de Dünya Gazetesi'nde çalışır. Uzunca
bir süre de Sabah Grubu'nun 1 Numara adıyla çıkardığı dergilerde
bulunur. Adı Aylin romanının gördüğü ilgi üzerine Milliyet'te köşe
yazan Kulin, film, televizyon ve halkla ilişkilerde de çalışmalar
yapmış birisidir. Kulin, gazetecilikte neden sıyrılamadığına da şöyle
bir örnek getirmektedir bugün: "Mesela Ercan (Arıklı) bana dedi ki,
'Ayşegül Nadir'in çöp kutusunu yaz.' Kadının çöp kutusu boşalacak,
içinden çıkacaklara göre bir yazı... 'Aklını kaçırdın sen galiba'
dedim. Aç kalırım böyle bir şey yapmam."

Klasik müziğin her türünü seven, yazarlar arasındaki kavgalara bir
anlam veremeyen, aile fertlerinin eskileri kendisine kaldığından
koleksiyon yapmaya ne yeri ne de parası olan, ancak çok parası olsa da
buraya yatırım yapmayacağını düşünen Ayşe Kulin, çok satan
kitaplarından Sevdalinka'nın gelirini Bosna'da tecavüz sonucu dünyaya
gelen çocuklara, yeni çıkacak Kardelenler kitabının gelirini de
Türkiye'de çocukların eğitimine bağışlayarak duyarlılığını ortaya koyar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ayşe kulin
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Genel Forum :: Biyografi-
Buraya geçin: