Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 mehmet akif ersoy

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
cadsy
Prenses Moderatör
Prenses Moderatör
cadsy


Mesaj Sayısı : 230
Kayıt tarihi : 25/05/09
Yaş : 34
Nerden : giresun

mehmet akif ersoy Empty
MesajKonu: mehmet akif ersoy   mehmet akif ersoy Icon_minitimeC.tesi Mayıs 30, 2009 10:27 pm

İstiklal Marşı Şairi

1873 yılında İstanbul'da doğdu. Bir medrese hocası olan babası doğumuna
ebced hesabıyla tarih düşerek ona "Rağıyf" adını vermiş, ancak bu yapay
kelime anlaşılmadığı için çevresi onu "Âkif" diye çağırmıştır. Babası
Arnavutluk'un Şuşise köyündendir, annesi ise aslen Buharalı'dır. Mehmed
Âkif ilköğrenimine Fatih'te Emir Buharî mahalle mektebinde
başladı.Maarif Nezareti'ne bağlı iptidaîyi ve Fatih Merkez Rüştiyesi'ni
bitirdi.Bunun yanı sıra Arapça ve İslami bilgiler alanında babası
tarafından yetiştirildi. Rüştiye'de "hürriyetçi" öğretmenlerinden
etkilendi. Fatih Camii'nde İran edebiyatının klasik yapıtlarını okutan
Esad Dede'nin derslerini izledi. Türkçe, Arapça, Farsça, ve Fransızca
bilgisiyle çevresindekilerin dikkati çekti. Mekteb-i Mülkiye'nin idadi
(lise) bölümünde okurken şiirle uğraştı. Edebiyat hocası İsmail
Safa'nın izinden giderek yazdığı mesnevileri şair Hersekli Arif Hikmet
Bey övgüyle karşıladı.Babasının ölümü ve evlerinin yanması üzerine
mezunlarına memuriyet verilen bir yüksek okul seçmek zorunda kaldı.
1889'da girdiği Mülkiye Baytar Mektebi'ni 1893'te birincilikle bitirdi.
Ziraat Nezareti emrinde geçen yirmi yıllık memuriyeti sırasında
veteriner olarak dolaştığı Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da köylülerle
yakın ilişkiler kurma imkanı buldu. İlk şiirlerini Resimli Gazete'de
yayımladı.1906'da Halkalı Ziraat Mektebi ve 1907'de Çiftçilik Makinist
Mektebi'nde hocalık etti. 1908'de Dârülfünûn Edebiyat-ı Umûmiye
müderrisliğine tayin edildi. İlk şiirlerinin yayımlanmasını izleyen on
yıl boyunca hiçbir şey yayınlamadı.1908'de II. Meşrutiyet'in ilanıyla
birlikte Eşref Edip'in çıkardığı Sırat-ı Müstakim ve sonra Sebilürreşad
dergilerinde sürekli yazılar ve şiirler yazmaya başladı.1913'te Mısır'a
iki aylık bir gezi yaptı. Dönüşte Medine'ye uğradı. Bu gezilerde İslam
ülkelerinin maddi donatım ve düşünce düzeyi bakımından Batı
karşısındaki zayıflıkları konusundaki görüşleri pekişti. Aynı yılın
sonlarında Umur-u Baytariye müdür muavini iken memuriyetten istifa
etti. Bununla birlikte Halkalı Ziraat Mektebi'nde kitabet ve
Darülfunun’da edebiyat dersleri vermeye devam etti.

Teşkilat-ı Mahsusa ve Milli Mücadele’de

İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdiyse de cemiyetin bütün emirlerine
değil, sadece olumlu bulduğu emirlerine uyacağına dair and içti.
I.Dünya Savaşı sırasında istihbat teşkilatı Teşkilât-ı Mahsusa
tarafından Berlin'e gönderildi. Burada Almanlar'ın eline esir düşmüş
Müslümanlar için kurulan kampta incelemeler yaptı. Çanakkale Savaşı'nın
akışını Berlin'e ulaşan haberlerden izledi. Batı’nın gelişme düzeyi onu
derinden etkiledi. Yine Teşkilât-ı Mahsusa'nın bir görevlisi olarak çöl
yoluyla Necid'e ve savaşın son yılında Lübnan'a gitti. Dönüşünde yeni
kurulan Dâr-ül -Hikmetül İslâmiye adlı kuruluşun başkâtipliğine
getirildi. Savaş sonrasında Anadolu'da başlayan direniş hareketini
desteklemek üzere Balıkesir'de etkili bir konuşma yaptı. Bunun üzerine
1920'de Dâr-ül Hikmet'deki görevinden alındı. İstanbul Hükümeti
Anadolu'daki direnişçileri yasa dışı ilan edince Sebillürreşad dergisi
Kastamonu'da yayımlanmaya başladı ve Mehmed Âkif bu vilayette Milli
Mücadele hareketine katkısını hızlandıran çalışmalarını sürdürdü.
Nasrullah Camii'nde verdiği hutbelerden biri Diyarbakır'da çoğaltılarak
bütün ülkeye dağıtıldı. Burdur mebusu sıfatıyla TBMM'ye seçildi.

İstiklal Marşı

Meclis'in bir İstiklâl Marşı güftesi için açtığı yarışmaya katılan 724
şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamayınca maarif vekilinin isteği
üzerine 17 Şubat 1921'de yazdığı İstiklal Marşı, 12 Mart'ta birinci
TBMM tarafından kabul edildi.Mısır’a Gidiş Sakarya zaferinden sonra
kışları Mısır'da geçiren Mehmed Âkif, daha sonra sürekli olarak
Mısır'da yaşamaya karar verdi. 1926'dan başlayarak Camiü'l-Mısriyye'de
Türk dili ve edebiyatı müderrisliği yaptı. Bu gönüllü sürgün hayatı
sırasında siroz hastalığına yakalandı ve hava değişimi için 1935'te
Lübnan'a, 1936'da Antakya'ya birer gezi yaptı. Yurdunda ölmek isteği
ile Türkiye'ye döndü ve 27 Aralık 1936'da İstanbul'da öldü.

Dil Anlayışı Konuşma diline yaslandığı için kolayca yazılıvermiş
izlenimi veren şiirleri biçime ilişkin titiz bir tutumun örnekleridir.
Hem aruzdan doğan bağların üstesinden gelmiş, hem de şiirin bütününü
kapsayan bir iç musiki düzenini gözetmiştir. Dilde sadeleştirmeden yana
olan tutumunu her şiirinde ortaya koymuştur.Mehmed Âkif nazım diline bu
dilin tabii yapısını bozmadan elverişli olduğu gelişmeyi kazandırmış ve
aruz veznini yumuşatmıştır. Bu aynı zamanda Türkçe'nin şiir söylemedeki
imkanlarının ne ölçüde geniş olduğunu göstermesi demektir. Mehmed Âkif
dilin toplumsal kimliğini öne çıkarmış,üslupta özgünlük ve kişiselliğe
ulaşmıştır.Yenilikçi bir şair olarak, yaşadığı dönemde görülen ölçüsüz
yenilik eğiliminin bozucu etkilerine, ölçüsü işleviyle bağlantılı bir
şiir kurmak suretiyle sınır çekmeye çalışmıştır.

ESERLERİ Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Âsım, Gölgeler.

Hakkında Yazılanlar

1.Mehmet Akif
Nurettin Topçu
Dergah Yayınları

“Büyük adam, eseriyle hayatını birleştiren adamdır. Biz onda şu
vasıfları arıyoruz: Önce ömründe ayni kanaatin, ayni imanın sahibi olan
adamdır. Devirlere, zaruretlere, cemiyetlere göre değişmez, muhitine
uymaz; muhiti kendine uydurur, uydurmazsa çarpışır. Cemiyetten daha
kuvvetlidir; cemiyeti sürükleyicidir. Bu karaktere sahip insanların,
yani değer yaratıcısı olanların bir kısmı zekasıyla, bir kısmı kalbi ve
hisleriyle, bir kısmı da iradesiyle başka insanlara ve cemiyete
üstündür, yaratıcıdır, sahiptir veya velidir. Bu üstün insanlar
arasında ise bazıları her bakımdan, hem zeka, hem duygu, hem de irade
kuvveleriyle cemiyetin insanlarına üstün durumdadırlar. Böylelerine
muvazeneli karakter sahipleri denir. Filhakika zeka, duygu ve irade
fonksiyonlarından yalnız bir kısmında üstünlüğe sahip olanlarda,
alelade olan ruh sahasına doğru açılmış bir yara halinde anormallikler,
ruh ve karakter sarsıntıları göze çarpmaktadır. Ancak muvazeneli
karakter sahipleri, bu sarsıntılardan korunmuş sağlam ruhlu
insanlardır. Bu üç türlü fonksiyonların da ayni seviyede yüksek ve
keskin oluşu, insanoğlunu hilkatin harikulade bir eseri yapabiliyor.
İşte Akif yaradılışın bu lutfuna uğramıştı. Ancak onu, iradesinin
ateşli tazyikiyle diğer sahalarda muvazenesizlikten koruyan pek mühim
bir sebebin var olduğu da unutulmamalıdır: Bu sebep, demirden bir
iradeyi ahenkdar bir ray üzerinde yürüten İslam terbiyesi ve Allah'a
imanıydı.Büyük adamların başka bir vasfı da münzevi oluşlarıdır. Onlar
kalabalığın içinde yalnız yaşarlar. Üçüncü bir vasıf olarak, büyük
adamların devlet ve ikbal mevkilerinden uzak durduklarını görüyoruz.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
mehmet akif ersoy
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bülent ersoy kimdir-bülent ersoy hayatı,biyografisi
» mehmet rauf
» fatih sultan mehmet
» mehmet emin yurdakul

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Genel Forum :: Biyografi-
Buraya geçin: